26 Kasım 2010 Cuma

aynı günün ağlamaklı gecesi

Kandandık.
Damladık tel tel! Çok uzatılmış, bilinmez bir kavganın ortasına terk edildiğimiz günlerin ertesinde, birbirimize sokulmaktan başka çıkar yolumuz kalmamıştı. Sarılmasak ayıplardı bizi tarih. Sarıldık kaçınılmazın sarnıcında. Kucak kucak uyuduk tedirgin çocukluklarımızda. Dilimizde keskin ve şehla inat. Sabırlı sabilerdik. Öyle derdi şivesine namusu gibi tutunan o yaşlı Kadın. Haberini duyurdu Birol. Pembe sesi bir an da karardı ve kaskatı dondu. Gün ortasıydı, kepenkleri indi yüzümün. Gerisi yaşamak kalanlar adına.       
Hayaline sarılarak anıyorum oyun arkadaşımı…
Gittiğin toprağa şarkılar mırıldanıyorumdur bu mektup.
Islığı kuru çocuğum benim. Her mevsim çatlaktı dudakların. Yeni bir şarkı öğrenmenin bir kıta keşfetmek gibi olduğunu anlatırdın. Şarkılarda yürürdün, şarkılarla açılırdın o kudurmuş denizlere. Seni anlamak için kaç şarkı ezberledim uygunsuz sesimle. 
O ağacın gövdesine gizlediğin başını belki bir gün yeniden uzatacaksın, yüzündeki ifadeyi göreceğim. “Hey, güzel delikanlı çakmağım sende mi” diye soracağım. Cebimde unutmuşum diyerek gülümseyeceksin.
Çıldırmış gibi yürüyorum sokaklarda Ersin’ den, senden be adam, bir şeyler bulmak istiyorum. Yakıcı bir his bu! Ona hiç sarılmayan bilemez bunun nasıl bir duyguya tekabül ettiğini. Silme alkol kokuyorum. Önümü görmem bile imkansız. Seni ölüme çağıran sese, gülen cesedine olan uzaklığıma ve Birol’ un sesindeki o kımıltısız tınıya, sokak kedilerinin beni umursamayan triplerine lanetler okuyorum. 
Leş gibiyim Birol! Akbabalar geceye pusu atmış ve dört dönüyorlar yaslı bedenimin üzerinde. Sokak küskün, lal ve dar. Bir tabut gibi. Şu an düşsem, kalkmak güç bir ihtimal yığıldığım o yerden. Dümdüz yürüyorum. Adımlarımın beni nereye taşıyacağını dahi düşünmeksizin.
Her şey zamansız olacak. Hangi takvim umursadı bizi, hangi din, hangi dil ve hangi düşünce. Hangi tanrı okşadı saçlarımızı gülerken dünyaya. Biliyorum bunların hiç birine ihtiyacımız yoktu. Bunlarsız büyüdük sonra sen gurbete döndün yüzünü. Ülkemden bir şehir kopuyordu, kentimden yürümeyi en çok sevdiğim o sokak. Alışırız deyişin, kim gidiyorum dese hala çınlar kulaklarımda. Alışmıştım. Şimdi buna da alışırız Ersin. 
O çınar ağacını senden sonra kestiler ve ben bunu sana hiç diyemedim. Şimdi orada gösterişli bir markanın mermer kaplı, iki katlı binası yükseliyor. Gözlerimi kapasam orada olacağız. Acıdan denemiyorum bunu. Bağışla ben bu sularda bir boğulmak oldum.

Not: Ersin’ e yazmışım… Defterimin tozlu sayfalarının arasında rastladım. Yıllar sonra saygıyla anarken…
(.) nokta

1 yorum:

  1. yıllar sonra saygıyla anarken...şimdi gibi geldi kulağıma kelimeler ve hala saygıyla ve hatta sevgiyle anarak. ah zaman bazen yıllar kadar yakınsın işte. seneler öncesinin şimdisini yaşatıyorsun bir defterin tozlusayfalarının arasında, bir belleğin gizli kapalı odalarında, bir yüreğin hiç unutmayan hatıralarında...

    şimdi ve saygıyla
    dualar yolladım.

    YanıtlaSil